AKP ve MHP arasında derin çatışma...

Milliyetçi olduğunu iddia eden bir partinin Amerika'nın BOP planına uyarak Türkiye Suriye arasındaki yakınlaşmaya karşı çıkması anlaşılır gibi değil. 

AKP ve MHP arasında çatışma alanına dönüşmüş iki dava da bu haftanın önemli gündemiydi. Bu davalardan birincisi Sinan Ateş cinayeti. Bu davada savcı dün “esas hakkındaki mütalaası”nı verdi. 2 dakika süren duruşma 30 Eylül 2024’e ertelendi.

Geçtiğimiz çarşamba günü Ayhan Bora Kaplan (ABK) suç örgütüyle ilgili operasyonu yöneten polis şeflerinin yargılandığı davanın ilk duruşması da yapıldı. Tutuklu polisler suçlamaları reddettiler. Kendilerine yönelik suçlamaların “Organize suç örgütünün emniyete yönelik operasyonu” olduğunu söyleyerek son yıllarda çok zenginleşmiş olan yargı literatürüne “Suç örgütünün emniyete operasyon çekmesini” de eklemiş oldular. Ki bu artık “Sözün bittiği yerin bile dibinin dibi”dir!

‘SOYLU ŞOV’ BAHÇELİ’DEN İZİNSİZ OLABİLİR Mİ?

Geçtiğimiz hafta AKP-MHP arasındaki çatışmaya yeni bir unsur eklendiğine tanık olduk. Uzunca bir zamandan beri sessizliğini koruyan Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yasa gereği kendisinin kullanımına verilen biri zırhlı üç aracı Bakanlığa ilginç bir yöntemle teslim etti. Dahası Soylu dokunulmazlığının kaldırılması için Meclise başvuracağını, böylece kendisine yönelik suçlamalardan yargılanmak istendiğini açıkladı.

Bakanlık dönemiyle ilgili suçlardan ancak Yüce Divan’da yargılanabileceğini, bu yüzden de dokunulmazlığı kaldırılsa bile herhangi bir mahkemenin Soylu’yu yargılayamayacağını söyleyen hukukçular ve siyasetçiler, girişimlerin bir “Soylu şov”dan ibaret olduğunu öne sürdüler. Tabii burada Soylu’nun Bahçeli sonrasında MHP’nin başına geçme, Erdoğan sonrası AKP’nin başına geçme hayallerinden de söz ettiler. Ama AKP-MHP arasındaki büyük mücadeledeki gelişmeler dikkate alındığında Soylu’nun girişimlerinin Bahçeli’den bir işaret almadan yapılmış olması açıklanabilir değil.

Hele de iktidar içindeki ve Bahçeli’nin büyük bir dikkatle yürüttüğü kavganın hayli derinleştiği bir dönemde!

SİLAHLI GÜÇLER DE MASADA!

Son beş günde siyaset cephesinde iki önemli gelişme yaşandı.

Bunlardan ilki, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin 8. yılı dolayısıyla Ankara’nın Gölbaşı ilçesinde bulunan Polis Özel Harekat Başkanlığını ziyareti sırasında oldu.

Polis Özel Harekat Başkanı Süleyman Karadeniz, karşılama sırasında Bahçeli’nin elini öptü! Bu el öpme/öptürme fotoğrafı kamuoyunda tepkiyle karşılındı. Muhalefet partileri, çeşitli toplumsal kesimler Karadeniz’in derhal görevden alınmasını istedi!...

Eli silahlı binlerce özel harekatçının komutanı olan bir kamu görevlisinin Bahçeli’nin elini öpmesi “büyüklere bir saygı” ifadesi olarak yorumlanamaz. Tersine bu tutum basit bir saygının çok ötesinde “biat işareti” olarak yorumlanmalıydı, öyle de oldu!

Bu el öpmenin/öptürmenin tam da emniyet ve yargıda AKP-MHP arasındaki çatışmanın açıkça değil ama çok derinden ve şiddetli biçimde sürdüğü, tartışmanın “Mafyanın emniyete operasyon çektiği”nin mahkeme kayıtlarına geçtiği koşullarda bu çok önemli silahlı gücün başkanının Bahçeli’nin elini öpmesi herhalde basitçe bir “büyüklere saygı” olarak geçiştirilmez. En başta da Erdoğan ve partisi böyle anlamadı. Tersine bu el öptürmeyle Bahçeli’nin Erdoğan’a aralarındaki mücadelede “Bak Özel Harekat benim emrimde!” demesi olarak anlaşıldı! Ki doğrusu da buydu.

BAHÇELİ’DEN ERDOĞAN’A: ‘SURİYE POLİTİKANI DEĞİŞTİRECEKSEN BANA İHTİYACIN VAR!’

Son beş günün ikinci önemli gelişmesi ise; Türkiye’ye gelen Özgür Suriye Ordusunun (ÖSO) iki komutanı Seyf Bolat ve Muhammet Cesim’in 16 Temmuz günü MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi ziyaret ettikten sonra 17 Temmuz günü de Organize Suç Örgütü Lideri Alaattin Çakıcı’yı ziyaret etmesiydi.

Yani Türkiye tarafından eğitilip donatılıp sonra da maaşa bağlanan bu kişiler gelip kendilerini eğitip donatan, maaş veren bakanlık yetkilileriyle değil önce Bahçeli sonra da Mafya Lideri Alaattin Çakıcı’yı ziyaret ediyorlar. Çakıcı ile yedikleri yemekte masada özellikle mesaj verme amaçlı olması için konulduğu anlaşılan bir “pala” (silah) da var.

İktidarın Suriye politikasında bir değişikliğe giderek Suriye hükümetiyle anlaşmak için yollar aradığı koşullarda, ÖSO’nun nerede duracağı önemli. Çünkü Erdoğan’ın“Esat’la görüşme isteği”ne bile adeta ayaklanarak karşılık veren İdlib’de iktidarın Suriye politikasına karşı çıkan silahlı güçlerin içinde en azından bazı grupların iktidarın değil de Bahçeli’nin emrinde olduğunu gösteren bu ziyaretin zamanlaması “manidar” olmanın ötesindedir. Çünkü bu ziyaretle Bahçeli Erdoğan’a, “Bak Suriye politikanı yeni bir mecraya geçirmek için bana bağlılık ifade eden bu güçlere, dolayısıyla benim desteğime ihtiyacın var” demiş olmaktadır.

Kendisinden sonra bu kişilerin Çakıcı’yı da ziyaret etmiş olmaları, bu kişilerin Bahçeli ve MHP’ye bağlılıklarının dolaysız oluğunu göstermiş olmaktadır.

Bahçeli’nin Erdoğan’ı ziyaretlerinin çok sıklaşmış olması aralarındaki sevgi ve saygının değil, kavganın büyüdüğünün işaretidir.

Bütün işaretler de bu kavganın daha da büyüyeceğini ama “ortaklığı” da sürdürmek zorunda olduklarını göstermektedir.

milliyetçi olduğunu iddia eden bir partinin Amerika'nın BOP planına uyarak Türkiye Suriye arasındaki yakınlaşmaya karşı çıkması anlaşılır gibi değil.