Bu yıl içerisinde beklenen yağış miktarının normalin dışında seyretmesi ile önemli bir gündem maddesi olarak karşımızı çıkan su sorunu ve kuraklık ile ilgili Prof. Dr. Mehmet Çakmakcı “Acil önlem alınmalı” dedi. Çakmakcı son verilerin iç açıcı olmadığının da altını çizdiği konuşmasında, “Kişi başına düşen yıllık su miktarı da su kıtlığı sınırı olan 1000 metreküpe yaklaştı. Türkiye ‘yüksek su stresi altında olan ülkeler’ kategorisinde yer alıyor” diyerek uyarılarda bulundu.

Türkiye’de son aylardaki yağışların azlığı ve barajlarda su doluluk oranlarının düşmesi ile birlikte kuraklık riski yeniden ülke gündemine taşındı. Yağışların beklenen aylarda da mevsim normallerinin dışında seyretmesi sonucu kaygıların git gide arttığı, baraj doluluk oranlarının ise en aza indiği süreçle ile ilgili Prof. Dr. Mehmet Çakmakcı küresel çapta Türkiye’nin kuraklık sorununu gözler önüne seren veriler paylaştı.

“1000 Metreküp olan sınıra yaklaşıldı”

Dünya Kaynakları Enstitüsü tarafından ülkelerdeki su stres dağılımına dair yapılan bir araştırma sonucuna göre Türkiye’nin yüksek su stresi altında ülke olarak görüldüğünü ve bunun da artarak devam ettiğini ifade eden Prof. Dr. Mehmet Çakmakcı kişi başına düşen yıllık su miktarının ise su kıtlığı sınır olarak kabul edilen 1000 metreküpe yaklaştığını aktardı. Yıldız Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Çakmakcı açıklamalarına şöyle devam etti:

“Eğer kişi başına düşen toplam yıllık su rezerviniz 1700 metreküpün üstünde ise bir sıkıntı yok, bunun altında ise su stresi altında bir ülke oluyorsunuz, 1000 metreküpün altında ise su kıtlığı olan bir ülke olarak tarif edilmektedir. Ülkemizde tüketilebilir yerüstü ve yeraltı su potansiyeli yılda ortalama toplam 112 milyar metreküp olup, Türkiye İstatistik Kurumu 2022 yılı nüfus verileri dikkate alınarak kişi başına düşen su miktarı 1323 metreküp olarak hesaplanmaktadır. Çok ciddi oranda bir azalma söz konusudur. Bu azalmanın önümüzdeki yıllarda 1000 metreküp seviyelerine kadar düşmesi beklenmektedir. Nüfus artışı var, endüstriyel faaliyetlerde artışlar var, tarımsal alanların sulamaya açılan kısımlarında da artışlar olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla suya olan ihtiyaç da sürekli artıyor. Yeni bir su kaynağı var mı, yok. Olmadığı için de mevcut döngüyü çok iyi kurgulamak zorundayız. Eğer iyi kurgulamazsak sorunlarla sürekli karşı karşıya kalacağız demektir.”

“Çok ciddi bir kuraklık ile karşı karşıyayız”

1 Ekim su yılı başlangıcından itibaren yağışlarının geçen yıllara oranla çok çok altında seyrettiğini kimi barajlarda ise su kalmadığını aktaran Prof. Dr. Mehmet Çakmakcı, “2015 yılından itibaren baktığımızda yağışlarda sürekli bir azalma görüyoruz. Bu yılın su yılı başlangıcından itibaren özellikle Aralık, Ocak ve Şubat aylarında normal yağışların çok çok altında olduğumuzu söyleyebiliriz. Ciddi bir kuraklıkla karşı karşıyayız. Su temini konusunda sıkıntılar ortaya çıkacaktır. Bursa’da mesela Nilüfer Barajı’nda su kalmadığını, Doğancı Barajında da yüzde 38 civarında su olduğunu görüyoruz. Yine İstanbul Barajları yüzde 35’ler seviyesinde. Birinci önceliğimiz şuanda içme suyu için gerekli suyu sağlayabilmek” dedi.

Yağış oranları bu yıl normalin çok çok altında kaldı, acil tedbir almamız gerekiyor

Türkiye’nin küresel ısınmadan en çok etkilenecek Akdeniz ülkeleri arasında ilk sıralarda olduğunu ve bu yüzden yağış konusunda sıkıntı yaşayacağımızı aktaran Prof. Dr. Çakmakcı, “Sıcaklık rekorları yıldan yıla artıyor, küresel ısınmadan hiçbir ülkenin kaçarı olmayacak ama bundan da en çok etkilenecek ülkelerden biri de Türkiye’dir. Sürekli artan bir sıcaklık söz konusu bu yüzden de yağış rejimlerinde değişiklikler olduğunu görüyoruz. Ani ve şiddetli yağışlar afetlere yol açabilmektedir. Bu şiddetli yağışların biriktirilmesi veya yer altına sızdırılması da genellikle pek mümkün olmamaktadır. 2020, 2021 ve 2022 yılında da normallerin üstünde ciddi bir yağış aldık diyemeyiz. Kısmen normallerin altında gibiydi. 2023 su yılı başlangıcından bugüne kadar ise normallerin çok çok altındayız. Zaten 2015 yılından itibaren barajlardaki doluluk oranlarımız da azalıyor. Bu da bizim çok acil ivedilikle tedbirler almamız gerektiğini gösteriyor” dedi.

Kırmızı alanlar siyaha döndü, olağanüstü kuraklık yaşanıyor

Paylaşılan kuraklık haritalarından da durumun ne kadar ciddi boyutta olduğunun anlaşıldığını bu yüzden de acil planlama yapılması gerektiğinin altını çizen Çakmakcı, “2000, 2010, 2021 yılı ve şimdiki kuraklık haritalarına baktığımızda da riskli olan koyu renkli kırmızı bölgelerin siyaha döndüğünü yani daha da tehlikeli boyutlara ulaştığını görüyoruz. Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü verilerine göre Mersin’den itibaren başlayarak Konya’yı, Ankara’yı, Balıkesir’i ve nüfusun en yoğun olduğu Marmara Bölgesi’ni içine alan büyük bir bölge Kasım 2022-Şubat 2023 arasında olağanüstü kurak olarak tanımlanıyor” dedi.

Su kaynakları ve kuraklık için neler yapılabilir; “Ülkemiz içinde bir su döngüsü oluşturmalıyız”

Gerek su kaynakları gerekse önümüzdeki yıllarda daha sık periyotlarla olması beklenen kuraklık adına önlem için neler yapılması gerektiği konusunda da tavsiyelerde bulunan Çakmakcı “su döngüsüne” dikkat çekti. Prof. Dr. Çakmakcı, tarımsal sulamada kullanılan sudan, şehirlerdeki peyzaj alanlarının bile bu tedbirler istikametinde planlanması gerektiğini vurgulayarak, “Suyun yaklaşık yüzde 72’sini tarımsal sulamada kullanıyoruz. Bu yüzden acilen su tüketimi yüksek olan ürünlerin yerine su tüketimi daha düşük olan ürünlerin ekilmesini sağlamalıyız. Sulama metodumuzu değiştireceğiz. Tarımsal üretim olmazsa gıda tedarikinde de sıkıntı yaşayacağız. Bunun da çok ciddi ekonomik etkileri söz konusu olacaktır. Bir diğer önemli nokta da şehirlerimizdeki peyzaj çalışmalarıdır. Çoğu ilimizde içme ve kullanma suları ile peyzaj alanları sulanmaktadır. Yine su tüketimi çok düşük olan peyzaj bitkilerinin tercih edilmesi gerekiyor. Mesela çim yüksek miktarda su isteyen bir yeşillik, bunun yerine daha az su isteyen, görselliği olan ama bakımı daha kolay olan peyzajların yapılması daha uygun olacaktır. Tedbir açısından aslında atıksularımız da çok önemli bir hazır su kaynağıdır. Biz bu atıksuları ileri düzeyde arıtıp mutlaka ikinci, üçüncü kez kullanıma sevk etmek zorundayız. Bunları yaparsak aslında ülkemiz içinde su döngüsüne katkı sağlamış oluruz. Baktığımızda 2001 yılında 274 adet baraj varken bugün 968 tane barajımız var. 968 adet baraj, su biriktirme yapılarının ne kadar arttırdığımızı, aslında bizim bu işin farkında olduğumuzu, tedbirler almaya çalıştığımızı gösteren bir olgudur. Fakat sadece bunlar yeterli değildir” şeklinde konuşarak sözlerini tamamladı.